Sayfalar

28 Şubat 2013 Perşembe

YANLIŞ ZAMANDA, YANLIŞ UZAYDA

Son kez "Nathan Rosen, Richard Gott, Stephen Hawking ve Albert Einstein" başlıklı notlarını zımbalayıp çekmecesine kaldırdı.
Lisedeyken Fizik dersinden nefret etmişti. Fizik hocasından da nefret etmişti. Asla Fizik bilimine karşı ilgili olmamış, aklında E=mc² formülünü bile tutamamıştı. Son bir senedir takıntı halinde Fizikçileri ve teoremlerini araştırmasının sebebi ise onların senelerce üzerinde çalıştıkları şeyi uğraşsız keşfetmesi olmuştu. 
Hızlı hızlı soluk alıp vererek, elleri titreyerek aklındakileri tekrar etmeye çalıştı. Sanki unutmaktan deli gibi korkuyordu. Aklındakileri bir kez kaçırırsa bir daha geri gelemeyebilirdi. 

"Zaman iki hareket arasındaki süredir. Hareket ve maddenin nesnel hali zamanla belirtilir." Yüksek sesle kendine Einstein'ın Görelilik Kuramı'nı hatırlattı."Hımm, Einstein'ın dediğine göre zaman herkese göre farklı işliyor." İnanılmaz büyük bir heyecanla bildiklerini birleştirirken kendi kendine konuştuğunu fark etmedi:
"Zamanı ölçmek için kullandığımız kavramlar, çok değişkendir. Yarım saat dediğimiz süre, eğer sıkıcı bir bekleme içindeysek, saatler kadar uzun gelebilir. Aynı yarım saati, çok eğlenceli ve bitmesini istemediğimiz bir durumda, üç-beş dakika kadar kısa bir süre gibi algılarız. Yani aslında zaman algısı, bizim için farklı hızlarda akabilmektedir."

Ona göre bu karmaşık, arap saçına dönmüş zaman yolculuğu teorileri arasında aklına en çok yatanı "Einstein- Rosen Köprüsü" de denilen "solucan delikleri" idi. Einstein ve Nathan Rosen'ın ileri sürdüğü bu solucan deliği kavramı aslında uzay ve zamanda bir kısayol görevi gören tünellerden ibaretti.
Paralel evrenler arası "solucan deliği"
"Yani bir solucan bir elmanın üzerinde seyahat ediyorsa, tüm elmanın etrafını dolaşmak yerine içinden geçerek kestirme bir yol bulur. İki paralel evren arasında da seyahat etmek isteyen insan da ancak kendine böyle kestirme bir tünel bularak bir zaman diliminden başka bir zaman dilimine geçiş yapabilir. Bu yüzden bu yollara solucan deliği deniliyor."


Bir anda alnında biriken ter damlalarını fark etti, elinin tersiyle sildi. Çok gerdindi. Çok korkuyordu. Ama çok istekliydi.
Kendi paralel evrenine giden tünelin - solucan deliğinin - kapısını açmayı biliyordu. Sadece play butonuna tıkladı. Şarkı çalmaya başladı. 
Zaman yolculuğu başlamıştı..

***Gözlerini açtığında orada, güneşin altında arkadaşlarıyla oturuyordu. Etrafı çok kalabalıktı, ellerinde biralar vardı. İşte o adam, bir anda onlara doğru geldi. Yanındaki bira içen arkadaşına selam verdi. Sonra, kendisiyle göz göze geldi. Yanındaki arkadaşı, ikisini birbiriyle tanıştırdı. El sıkıştılar. 
Her ikisi de etraftakilerle muhabbet etmeye geri döndü. 30 saniye sonra tekrar göz göze geldiler. 
***2 gün sonra, yine aynı arkadaşlarıyla otururken, yine o adam geldi. Onları tanıştıran ortak arkadaşlarının yanına otururken, bu sefer "Nasıl gidiyor?" diye daha samimi bir şekilde muhabbete girdi. Birbirlerine ilk defa o gün gülümsediler. Adam yanlarından kalkıp giderken tekrar bakıştılar.
***Sonra sık sık karşılaşmaya başladılar. Her defasında birbirlerine resmi ama çok nazikçe selam verip hal hatır sordular.
***3 hafta sonra selamlaşırken birbirlerinin eline okşarcasına dokundular. Karşılıklı kahve içerken adam ona "Ne zaman yemeğe çıkıyoruz?" diye sordu pişkin özgüveniyle.
***1 ay sonra ilk defa el ele tutuştular. Her ikisi de huzurluydu.
***3 ay sonra ilk defa adamın omzunda uyudu. Birbirlerine bakmadıkları her saniyeyi zaiyat saydıkları için ona bakarken uyuyakaldı. Rüyasında bile yine onu gördü.
***4. ayda en ağır kavgalarını ettiler. Adam kavga ederken bile sesini yükseltmedi, ağzından tek 1 kötü söz çıkmadı. Sadece çok sert birkaç metaforla birbirlerinin kalbini kırdılar. Kavgadayken bile kendine hayran bıraktırıcı ve mesafeliydi. Hep öyleydi.
***7. ayda eskisinden daha iyi, daha mutluydular. Birbirlerinin hayatlarında olmamanın ağır yükünü kaldıramamışlardı. Ancak yine de arada kalan söylenmemiş birk...***
Şarkı bitti!
Uyandı. Hikaye yarım kaldı.

Bunca yıldır, onlarca dâhi fizikçinin araştırmalarındaki ve hesaplamalarındaki eksikliği bulmuştu. "Duygu"! Madem ki zaman algısı herkese göre değişken, yani madem ki zaman göreceli; öyleyse "zaman" doğrudan göreceliliğin temelindeki şeyle, yani "duygu"larla ilişkiliydi. Paralel evrenler arasındaki geçişi sağlayan zaman tünellerinin- solucan deliklerinin- kapısını açan tetikleyici buydu: Duygu. Hislerinin en yoğun olduğu yerde kapı açılmıştı.

Hiç olmamıştı. Bu 'yolculuk' hiç yeterli değildi. Binlerce hatırlayamadığı detay, on binlerce yeniden yaşamak istediği an vardı. O'nun yanında geçirdiği her saniyeyi ezberlemek zorundaydı. Yarım kalmasına izin vermeyi bırak, en baştan tekrar ve tekrar yaşamalıydı.
Elinde avucunda tüm kalan buydu..
Zorundaydı.
Play'e tıkladı. Şarkıyı yeniden başlattı........
Sonra şarkı bitti. Yeniden başlattı.. Yine bitti, yeniden başlattı.. Bitti, yeniden başlattı.. Bitti, yeniden başlattı.. Bitti, yeniden başlattı..
Yaklaşık 24 saat boyunca bunu tekrarladı.
Geçmişte yaşamak, sapkınca bir bağımlılık yaratmıştı. Hiç denememişti belki ama eroinmanları şimdi anlayabiliyordu; kesinlikle kafasının açılmaması gerekiyordu. Düşmemeliydi, hep orada kalmalıydı. O paralel evrende, O'nu ilk gördüğüyle son görüşü arasındaki zaman diliminde kalmalıydı.
İçkisini doldurmak için kalktı, mutfağa doğru yürüdü. Ancak o zaman ışıkları açtığında aynadaki görüntüsünü fark etti! 
Dehşet içinde aynaya yaklaştı ve kendini incelemeye başladı... 
Gözlerinin kenarında "kaz ayağı" denilen kırışıklar oluşmuş, dudak kenarları buruşmuş, saçlarında beyaz saç telleri çıkmıştı. Besbelli ki yaşlanmıştı!
Şarkıyı her çaldığında geçmişte bazen 5er ay, bazen 2şer sene kalıyordu. Şimdiki zaman diliminde yalnızca 24 saat geçmiş olabilirdi ama geçmiş zaman diliminde toplamda yaklaşık 10 yıl yaşamıştı.
Ve o 10 yılın bedeli, bedeninden çıkmıştı!
1 gün içinde 10 yaş yaşlanmıştı. Artık 40'ına merdiven dayamış bir kadın görüntüsüne sahipti. Geçmişte yaşarken 10 koca yılını kaybetmişti!
...Birkaç saatini panik ve koşuşturmaca içinde geçirdi. Nathan Rosen, Richard Gott ve Stephen Hawking başlıklı notlarını kaldırdığı yerden tekrar çıkardı. Saatlerce, durumu tersine çevirecek bir formül, bir teori aradı. 
...Ancak iki sakinleştirici hap içtikten sonra panikten kurtulabildi. Yatağına sırtüstü yattı ve düşünmeye başladı.
Ne önemi vardı?  
Ne şimdiki zaman, ne de gelecek zaman umrunda değildi. Bu mevcut "uzay-zaman boyutu"nda bir hayat yaşamak isteyen kimdi ki?
Şarkıyı, bittikçe başa saracak şekilde ayarladı.
Geçmiş zamandan uyanıp geri gelmeyecek şekilde..
Play butonuna bastı..
***Gözlerini açtığında orada, güneşin altında arkadaşlarıyla oturuyordu. Etrafı çok kalabalıktı, ellerinde biralar vardı. İşte o adam, bir anda onlara doğru geldi...

Hiç yorum yok: